10 Mayıs 2013 Cuma

'Uçurumlar birleştirir yüksek tepeleri

Cunda'da beraber geçirdiğimiz ilk sabahı hatırlıyor musun?

Nihat'ın yerinde balık yemiştik bir akşam önce. Sabaha kahvaltı sözü almıştın benden. Ben nasıl bir hikayenin içine düştüğümü anlayamadan sadece mutlu olduğum hissinde kendimi bırakmıştım dalgalarına. Uyku zar zor bulmuştu o gece beni ama sabah cin gibi uyanmıştım. Kırık beyaz bir elbise seçmiştim gardolaptan, kahvaltıya en yakışanı bu olur demiştim; sandaletlerim, nemli saçlarım, sıfır makyaj ile çıkmıştım yola.

Akşam bıraktığın köşeden saat on'da alırsın beni diye sözleşmiştik. Tam vaktinde gelmiştin, gülümsemenle birlikte. Nereye gideceğimizi söylememiştin. Tahminlerim beni boşa çıkarır diye kenara çekilmişti, düştüğüm  yolda sohbetine katılmıştım. Nasıl oluyor da konuşacak bu kadar çok şey bulabiliyoruz diye şaşırtıyordu yanyanalığımız.

Dar bir sokağı daha bitirmişken beyaz taş evin önünde durmuş yeşil kapısının önünde evimize geldik dermişcesine bakmıştın yüzüme.

Şaşırmıştım, kapıyı çalmıştın, hiçbir şey diyememiştim, kapı açılmıştı, ve sen '-tanıştırayım, anneannem'. Hikayene katıldığımı, hikayemize başladığımızı anladığım ilk cümlen, ve çok çabuk, ve sanki tam zamanında '-tanıştığımıza memnun oldum' gülümseyişi.

Anneannen, Sema Hanım, benim için Semoş o ilk gün tanıştığım gibi hatıramda hep gülümseme yaratmıştır acaba bu kapılmaya müsait ruhumla hataya mı sürükleniyorum şüphesini çürütmemi sağladığı için.

Evin sofasındaki arka kapıdan bahçeye geçip oturduğumuz kahvaltı masası zaman zaman memnuniyetiyle orantılı çekingen konuşmalarıma zaman zaman sanki her sabah böyle uyanıyormuşuz rahatlığında hallerine zaman zaman Semoş'un '-a deli çocuk bu hanım kızımızı pek sevdim' anlamındaki bakışlarına şahit olmuştu. 

Semoş kahveleri bana bırakmamış, bahçedeki sümbülleri sulamamı rica etmiş, içeri girerken sanki bir bildiği varmış gibi mırıldanmıştı; 'bahçelerden geç parklardan köprülerden geç git / aşklar da bakım istiyor öğrenemedim gitti'

Ancak şimdi anlayabiliyorum ne demek istediğini. Semoş'un gökyüzü renginde gözleri meğer o ilk günden anlamış çok şeyi. Zannettiğim şey aramızdaki ilk düğümün atıldığıydı, seni o yere ne kadar yakıştırdığımın haklılığıydı.

Keşke ben de o gün anlayabilseymişim düğümlerin geçmişinden geleceğine kadar zaten seninleymiş, ben senin yaşayabildiğin en sade hikaye, gidebildiğin en düz yol, sevebildiğin en sakin hayat, tanışabildiğin en harika herhangi.